Ali Tebrîzî, Mîr

(ö.850/1446) Nesta’lik hattının kaidelerini koyan ilk İranlı hattat.

Hacı Mîr Ali Tebrîzî, Sultan Ali Tebrîzî ve Hâce Emîr Ali Sultan adlarıyla da anılmaktadır. Hayatı hakkındaki bilgiler çok azdır. Timur ve oğlu Şahruh devri ileri gelenlerinden Hasan-ı Tebrîzî’nin oğludur. Tebrîzî nisbesinden Tebriz’de doğduğu anlaşılmaktadır. Son zamanlarda bazı araştırmacılar yaklaşık aynı çağda yaşayan iki ayrı Mîr Ali Tebrîzî bulunması ve bunlardan hangisinin “vâzıu’l asl” olarak tanındığı hususunda şüpheye düşmüşlerdir. Fakat Mehdî Beyânî, Şah İsmâil’in oğlu Behram Mirza ‘ nın kütüphanesinden British Museum’a (Add.181 1 3) intikal eden Hâcû-yi Kirmânî’nin Hümâ ve Hümâyûn, Kemâlnâme ve Raziatü’l-envâr adlı eserlerinin sonundaki Mîr Ali b. İlyâs-ı Tebrîzî imzası ile Ali Tebrîzî’nin oğlu Abdullah’ın talebesi Ca’fer-i Tebrîzî-i Baysungur’un Tahran’da Kitâbhâne-i Saltanatî’de bulunan bir kıta yazısının imza kısmında Ali Tebrîzî’nin babasının adını Hasan olarak kaydetmesini göz önünde bulundurarak bunların ayrı kişiler (Hoşnüvîsân, II, 445-446) ve “vâzıu’l-asl” diye anılanın da Ali b. Hasan Tebrîzî olduğunu ileri sürmüştür (a.g.e.,

II. 442 ; Elr., ı. 881 ). Bu konudaki belli başlı kaynaklardan Mir’âtü’l-‘âlem yazarı Bahtâver Han onu bilgin, müellifi meçhul Reyhân-ı Nesta’lik hâfız-ı Kur’ân, Midâdü’l-hutût sahibi ünlü hattat Mîr Ali Herevî ise şair ve yazısının da şiiri gibi güzel olduğunu bildirmektedirler. Yine İran kaynaklarından Tezkire-i Hoşnüvîsân sahibi Hidâyetullah Lisânü’l- Mülk Sipihr’e göre Ali Tebrîzî önce nesih, sonra nesta’lik ile meşgulolmuştur. Mirza Senglâh Tezkiretü’l-hattâtîn ‘inde, Mîr Ali Herevî de Midâdü’l-hutût’unda onun bütün İslâmi yazılarda usta olduğunu kaydetmektedirler. Ancak Midâdü’l-hutût, Târîh-i Reşîdî, Gülistân-ı Hüner, Tuhfe-ıHattâtin, Hat ve Hattâtân gibi önemli kaynakların onu nesta’lik yazısının mûcidi olarak göstermeleri doğru değildir. Çünkü bu yazı daha hicrîVIII. yüzyılın ortalarında teşekkül etmeye başlamıştı. Halen Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Ayasofya,nr. 3924) bulunan ve 800 (1398) tarihinde Sâlih b. Ali Rızâ tarafından yazılmış olan Sultan Ahmed-i Celâyir’in divanı oldukça gelişmiş bir nesta’lik örneğidir. Bundan dolayı Ali Tebrîzî’yi nesta’liki ilk bulan ve yazan kişi olarak kabul etmek mümkün değildir. Bu hususta en doğru hükmü, onun nesta’like açık bir şekilde istikamet verdiğini ve altı çeşit yazıdan ayırarak ona farklılık kazandırdiğını kaydeden Gelibolulu Âlî vermiştir

{Menâkıb·ı Hünerverân, s. 321. Nesta’likin Ali Tebrîzî tarafından ne şekilde icat edildiği hususunda Tuhfe-j Hattâtin ‘de Kazasker Abdülbâki Ârif Efendi’nin, hocası Mehmed Tebrîzî’den naklettiği ve Hat ve Hattâtân ile Peydâyiş-i Hatt u Hattâtân ‘da da bulunan rivayet güzel bir hikâyeden başka bir şey olmasa gerektir.

Kaynakların ileri sürdüğü bu görüşler bir tarafa bırakılarak yukarıda işaret edildiği gibi nesta’likin XIV. yüzyılın ortalarında teşekkül etmeye başladığı göz önünde bulundurulursa, Ali Tebrîzî’nin onu ıslah etmek için bazı kaideler koyduğu ve ona müstakil bir yazı şeklini kazandırmak hususunda büyükk gayretler sarfettiği anlaşılır. Bu kaideler kendisinden sonra oğlu hattat Mîr Abdullah ve onun talebesi Mirza Ca’fer-i Tebrîzî-i Baysungur ile onun talebesi Ezher-i Tebrîzî tarafından geliştirilmiştir: Ali Tebrîzî’nin mevcut eserlerinin incelenmesinden, yazısının pek de güzel olmadığı anlaşılmaktadır. Hattatlar tarafından çanaklı harf olarak nitelenen sin, sad, kâf ve nun gibi harflerin ölçülerinde ayniyet varsa da bunlar şekil itibatiyle daha genişçe ve uzuncadır. Bunun gibi keşîde verilmiş diğer harflerin de biraz fazlaca uzun olduğu görülmektedir. Fakat yazılarının genellikle çelimsiz görünmesi devrine göre normal karşılanmalıdır. Kendisine “kıdvetü’l- küttâb”, kıbletü’l-küttâb”, “zahîrü’d-dîn” ve “vâzı” gibi lakaplar verilen ve eserlerinde Fakîr Mîr Ali, Mîr Ali Kâtib-i Tebrîzî, el- Fakîr Ali Tebrîzî imzalarını kullanan hattatın en tanınmış talebesi oğlu Mîr Abdullah ‘tır.

Ali Tebrîzî’nin eserleri kitap, murakka ve kıta’lardan ibaret olup Tahran, Londra, Leningrad, İstanbul kütüphanelerinde ve bazı hususi koleksiyonlarda bulunmaktadır. Ona ait yegâne yazının kendisinde bulunan bir mecmuadaki üç beyitlik bir kıta olduğunu ileri süren Mehdî Beyânî, tesbit ettiği bazı yazıların imzalarında Mîr veya Tebrîzî sözleri yer almamakla birlikte, yalnız tarihlerini ve yazı üslûbunu göz önünde bulundurarak Mîr Ali Tebrîzî’ye ait olabileceği tahminini yürütmektedir. Aynı şekilde Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Revan Köşkü bölümünde bulunan murakka’daki Fâtiha Sûresini ihtiva eden iki sayfalık yazının da imzasına rağmen ona aidiyeti şüphelidir.

BİBLİYOGRAFYA; Âlî Menâkıb-I Hünerverân, s. 32; Gülzâr-ı Savâb, s. 63-65; Müstakimzâde Tuhfe, s. 688-690; Habîb, Hat ve hattâtan, İstanbul1305, s. 207-209; Abdülmuhammed Alizâde Îrânî, Peydâyiş-I Hatt u Hattâtan, Kahire 1345- 1927, s. 177-178; Beyânî, Hoşnüvîsân, II. 120 441-446; Habîbullah Fezâilî, Atlas-I Hat, İsfahan 1391,s. 453-455; P.P.Soucek, ‘’Alî Tebrîzî”, Elr, 1, 881.

Müellif: Ali Alparslan

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 455-456 numaralı sayfalarda yer almıştır.

X