Ebru Sanatı

Kağıt bezeme sanatlarının en mühimlerinden biri olan ebruculuğun hangi tarihten beri bilindiğini kesinlikle söylemek, bugün için imkansızdır; böyle bir belgeden mahrumuz. Gerçi çok eski tarihli kitap ciltlerinde bile yan kağıdı (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt) olarak ebru yu görmekteyiz. Ancak bu eserlerin yazıldıkları tarih bilinse bile, bizim için ebru ya dair bir belge sayılamaz. Çünkü böyle eski yazmalar, yüzyıllar boyu hiç değilse birkaç defa tamir görüp yenilenmiştir. Bu ebru kağıtlarının da o tamir sırasında konulmuş olması muhtemeldir; yani kitabın tarihinden çok sonraya ait olacağı akla gelir. Üzerinde yazıldığı tarih kayıtlı olmak şartıyla bir hat örneği ihtiva eden ebru kağıtları, zamanı göstermek bakımından bir vesika hükmündedir. Görebildiklerimiz içinde tarihi olan en eski ebru kağıdı, 962 H. (1554) yılına ait bir Malik-i Deylemî yazısıdır. Ebru nun başlangıç tarihini bulmak için hiç değilse 15. Asıra kadar inilebilir.

Niçin Türk Ebruculuğu

Ebru kağıdının batıdaki ismi Türk Kağıdı veya Türk Mermer Kağıdıdır. Avrupa da ebru üzerine yapılan neşriyatı da içine alan  Buntpaper (alacalı kağıt) isimli eserin girişinde, ebru nun Türkistan dan çıkmış olduğu belirtiliyor. Bizdeki ebru sanatkârları arasında söylene gelen rivayet de, ebruculuğun gerçekten Buhara da başladığı şeklindedir. Ebru sonra Büyük İpekyolu ile İran üzerinden Türkiye ye Ebri ismini alarak gelir.

Ebru Ne Demektir?

Ebru kağıdı üstünde buluta benzeyen renk kümeleri meydana gelmektedir. Bu yüzden bulutumsu bulut manasına gelen Farsça Ebri adını alan kağıtlar, yüzyıllar boyunca böyle anılmıştır. Ancak ebru kelimesi daha ahenkli bulunduğu için, sanat isim değiştirmiş ve galat olarak ebru kağıdı veya ebruculuk denilmeye başlanmıştır.

Ebru: [(Aslı: Farsça Ebri = bulut renginde ve daha doğrusu, Çağatayca Ebre = Roba (elbise) yüzü kürk kabı]. Hare gibi dalgalı ve damarlı (kumaş kağıt v.s.) = (isim) Cüz ve defter kağıdı yapmak için kullanılan renkli kağıt.

Ebru kelimesinin asıl olarak Ab-ru dan geldiğini, bunun ise Fars dili kaidesine göre izafet terkibi manası ile yüz suyu demek olmayıp, tavsifi terkip karşılığı su yüzü manası taşıdığını, çünkü bu sanatın su üstünde icra edildiğini söyleyenler de vardır. Kağıt üzerinde mermerdekine benzer damarlar görüldüğü için, Avrupalılar ebru kağıdına mermer kağıdı ( = papier marbre, marmor papierimarbled paper….) demeyi tercih etmişlerdir. Arap aleminde ise varaku l-mücezza ( = damarlı kağıt) olarak tanınmıştır.

Kullanılan Alet ve Malzemeler

Boyalar

Eskiden beri ebruculukta toprak boya dediğimiz tabiattaki renkli kaya ve topraklardan elde edilen- madeni boyalarla, nebati asıllı bazı suda erimez boyalar kullanılmıştır. Zamanımızda bazı öğretim müesseselerinde ebru adıyla gösterilen ve yağlı boyanın su üstüne serpilmesiyle ortaya çıkan şekillerin hakiki ebruculuk ile bir ilgisi olamaz, ancak onun karikatürü sayılabilir. Ebruculukta kullanılacak boyalar hiçbir suretle suda erimemeli ve yağ ihtiva etmemelidir. Çünkü bu yağ ebruyu bozar. Bu suda erimeyen boyaların ebruda kullanabilmesi için ince ezilmeleri ve en küçük zerrelerine kadar ayrılmaları lazımdır. Düzgün bir mermer üzerine ezilmek maksadıyla konulan bu boyalar, sulu vasatta dest-i seng ( = el taşı) denilen hususi şekilli bir mermer ağırlık yardımıyla ve sabırla ağır ağır ezilirler. Boyaların incelme işi bittikten sonra, ana kap denilen kaplara her bir renk ayrı ayrı konur. Suda erimedikleri için boyalar zamanla dibe çökerler.

Kitre

Üstüne boya serpilecek suya yapışkan bir koyuluk vermek için en ziyade kitre zamkı kullanılır. Kitre Anadolu da yetişen muhtelif Geven (Astragalus) çeşitlerinin gövdelerinden sızıp havada katılaşan, beyaz yahut krem renkli plaka veya şeritler halinde bulunan yapışma kaabiliyeti az bir zamk cinsidir; eczacılıkta, kozmetikte ve dokuma sanayiinde kullanma sahası geniştir.

Sığır Ödü

Kitreli suyun üzerindeki boyaların çökmeden yayılmasını temin için, yüzeyde gerilim sağlayan safra asitleri ihtiva eden sığır ödü kullanılır. Bozulmasına engel olmak üzere öd suyu önceden kaynatılır ve bu şekilde saklanır. Ebrunun içinde yapılacağı tekne de çidene (budaksıçam) tahtasından veya çinkodan yahut galvanizden hazırlanır. Tahta kullanılırsa su kaçırmaması için zift kaplanması icap eder. Dikdörtgen şeklindeki teknenin derinliği de 6 cm. kadar olup, eni ve boyu kullanılacak kağıdın tabaka boylarına göre tayin edilir.

Ebrunun Yapılması

Takriben 100 kısım su için, 1 kısım litre hesabı ile, kitre zamkı büyükçe bir kap içinde suya atılır ve ara sıra karıştırılarak en az bir gece bekletilir, erimesi sağlanır. Eskiden bu iş için temiz yağmur suyu tercih edilirmiş. Bu kitreli su, kalın bir bez torbadan süzülür, sonra ebru yapılacak tekneye dökülür. Eğer koyu ise salep kıvamına gelinceye kadar su ilave edilir. Evvelce ezilmiş boyalardan az miktarda, fincan gibi küçük kaplara alınıp, su yüzünde fazla yayılması isteniyorsa fazla öd, istenmiyorsa az öd ilavesiyle ve at kuyruğundan elde hususi olarak yapılmış bir kıl fırça yardımıyla teknenin üstünden kitreli suya serpilmeye başlanır. Bu serpme işinde, suluboya fırçaları iyi netice vermemektedir. Ödün bu vazifesi de boyaları birbirine karıştırmadan, ayrı ayrı renkleri koruyabilmelerini sağlamaktır. Ebru yapan kimse teknede hasıl olan şekillere bir noktadan sonra uymak zorundadır. Bunda kitreli suyun kesafeti, kirlilik derecesi, boyaların öd ile karışma nisbeti, nihayet havanın sıcaklığı ve rutubeti rol oynar.

Farsça Ebri adını alan kağıtlar
Ebru: [(Aslı: Farsça Ebri = bulut renginde ve daha doğrusu
Arap aleminde ise varaku l-mücezza ( = damarlı kağıt)

Teknedeki kitreli suyun yüzünde hasıl olan bu renk cümbüşünün seyrine doyum olmaz. Lakin, su üstündeki nakışlar kalıcı değildir. Hatta bu manaya gelen nakş-ı berab tabiri de devam etmeyen, çabuk yok olan şeyler hakkında kullanılır. Şimdi bu güzelliğin ebru teknesi üzerine nasıl geçirildiğini görelim: Kağıt teknenin sağından veya solundan yavaş yavaş suyun üzerine yatırılmaya başlanır ve böylece su ile kağıdın arasında hava kalması önlenmiş olur. Cilalı kağıt pek kullanılmayıp, emme özelliği bulunan mat kağıtlar tercih edilir. Kağıt ile su arasında hava kabarcığı kaldı ise, o kısım suya yanaşamaz ve dolayısıyla karşısındaki boyayı almaz. Kullanılan kağıdın renginde bir leke gibi görünen bu boşluğu önlemek için, bir iğne yardımıyla kağıdın o kısmı delinip havası alınır. Kağıt kapatıldıktan en geç 15 saniye sonra kitreli suyun yüzündeki nakışlar kağıda geçmiş olur. Ebruyu yapandan tarafa olan köşelerden tutulup kaldırılan kağıt, öne doğru çekilir. Eğer kağıt teknenin kenarına sürtülerek çıkarılırsa, kitrenin fazlası teknede kalmış olur. Kağıtlar uzun çıtalar üstünde kurumaya terkedilir. Mustafa Düzgünman ise yanyana getirilmiş birkaç çıtanın üstüne yatırarak kurutmayı tercih etmiştir. Ebru kağıtları kuruduktan sonra, mühre denilen iki kollu el presi yardımıyla düzeltilip parlatılır. Buna ebru nun mührelenmesi denir. Ebru yapılmadığı zaman, kitrenin kaymak bağlamaması için teknenin üstü bir kağıtla suya değecek şekilde örtülür. Teknede yapılan nakışlar ancak bir tek kağıda geçirebilir, bir ikinci kağıda almak mümkün değildir. Ebru asla kopya edilemeyecek bir sanat eseri olma vasfını taşır. Bir tekneden 600 e kadar ebru  yapılabildiği tecrübeyle sabittir.

Önceden kağıt üstünde Arap zamkı mahlülü ile bir yazı yazılıp kurutulduktan sonra bu, ebru teknesine kapatılırsa zamklı kısımlar ebruyu kabul etmez ve kağıt, tekneden üstü yazılı olarak çıkar. Yine Hattat Okyay ın buluşu olan bu tarza yazılı ebru denilmektedir, yazılı kısım kağıdın tabii renginde kalır. Necmeddin Okyay yazılı ebruyu nasıl yaptığını şöyle anlatır; Önceleri yazıyı ayrı bir kağıda yazar, nevregen denilen oyma bıçağı ile oyarak çıkartıp sonra bunu ebru yapacağım kağıda Arapzamkı mahlülü ile yapıştırırdım. Teknenin içinde bu kısımlar ıslanarak ayrılır ve onların yapıştırıldıkları yerler ebruyu almazdı. Ancak bu iş çok zahmetli ve zaman alıcı olurdu. Bir gün oyup yapıştırdığım yazıların etrafından taşan zamkların altında kalan yerlerinde ebruyu almadığına dikkat ettim. Bunun üzerine yazıyı zamk mahlülü ile yazdım. Netice mükemmel olmuştu. Artık düz kağıda yazıları oyarak yapıştırmak külfetinden böylece kurtulmuş oldum.

Eski kitap sanatları içinde bir kağıdın yazı yazılacak kısmının ayrı, etrafının ayrı renge boyanmasına akkase böyle kağıtlara da akkaseli kağıt denilir, kelime Türkçemizde akis den gelmektedir. Bu sanat, ebruya da tatbik edilmiştir. Kağıdın yazı yazılacak kısmının tabii rengiyle kalması istenirse, oraya Arap zamkı mahlülü sürülür. Kuruduktan sonra ebru teknesi ne batırılınca, zamklı kısmın dışında kalan yerler ebrulanmış olur, buna akkâseli ebru deniliyor.

Tarihimizde ebru kağıdı yazı (kıta, levha…) ve minyatürlerin etrafına iç ve dış pervaz olarak yapıştırılır, hudutları da altın cetvellerle örtülürdü. Son devirde yazı yerine çiçekli ebru konularak cazip kompozisyonlar da vücuda getirilmiştir. Kullanılan ebrular üzerlerine bazen ezilmiş varak altın serpilerek zerefşanlı ebru, Hatib tarzındaki kıyılarına da altınla tahrir (kontur) çekilerek tahrirli ebru haline getirilirlerdi.

Kitap sanatları ile ilgili eserlerde nedense ebruya dair malumata rastlanmıyor. Diyelim ki ebruculuk o esnada fazla yaygın değildi. Peki Nefeszâde İbrahim Efendi (ölümü:1060 H.-1650) nin eseri olan ve kısa hattatlar tarihinden sonra ahircilik, kağıt boyamacılığı, mürekkepçilik gibi sanatları büyük bir vukufla ve derinlemesine ele alan Gülzâr-ı Sevab isimli eserde ebrudan niçin bahis yoktur, bilinmez. Bu eseri neşre hazırlayan (1939) Kilisli Rıfat Bilge merhum, İstanbul kütüphanelerinde kitap sanatlarıyla alakalı ne kadar yazma eser gördüyse kitabın sonunda ayrıca listesini vermiştir, onlarda ebruculuğa temas edilmemektedir. 1635 – 40 yıllarında Fransa da imaline başlanan ebru kağıdının Avrupa da battal ve bilhassa taraklı cinsleri benimsenmiştir. Tarihimizde ebru sanatını icra ettiği bilinen bazı sanatkârlar şunlardır;

Şebek

Hatib

Hezarfen İbrahim Edhem Efendi

Nafiz Efendi

Aziz Efendi

Necmeddin Okyay

Bazı günler, şafak veya gurup vakti ufka bakarsınız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en ilâhi tonları ile bulutlardan bir ebrunun daha doğrusu ebrinin şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulutlu semalar kadar geniş bir ebru teknesine, mehtabın usta fırçasıyla lacivert, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüansları serpiştiriverdiğine elbet rastlamışsınızdır. İşte, sanatkâr dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavi güzellikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kağıt üstünde de ebedileştirmeyi bilmişlerdir. Bu anlayış içinde sanatkârın benlikten uzaklaşan gönlü, sanki ebru teknesinde şekillenmiş gibidir. Artık o zaman büyümeye başlayan ebru teknesi derya kadar genişler, genişler ve bir kainata döner. Ebrucunun gönlü gibi… Hz. Ali ne güzel buyurmuş : Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, halbuki bütün bir alem sende dürülmüştür.

X